İstanbul'un geleceği

    Bir şehir düşünün ki, 2000 yaşını aşmış olsun, farklı kültür ve dinlere şahitlik etsin... İşte İstanbul budur. Pek çok seyyah ve âlime göre eşi benzeri yoktur. İki kıt'ayı ayırması yahut bağlaması en önemli özelliği olagelmiştir. Denizci toplumlarca(Atinalılara) koloni olarak kullanıldığı günden bu yana ticarî önemini muhafaza etti ve Büyük Konstantin'le beraber yeniden yaratılıp başkent olarak tarihe geçti. Hikayesi farklı motiflerle benzer şekilde ilerledi. Doğu Roma sonrası, onların mirasını devralan Osmanlı Devleti'nce başkent olarak yaşamaya devam etti. Üzerindeki Roma misyonu hiçbir zaman silinmedi. Doğu Akdeniz hattının merkezi olarak kaldı. Bilhassa bünyesinde farklı milletler, dinler ve mezhepleri barındırdı. Diplomasi tarihi açısından bir madendir Beyoğlu ve Devlet-i Aliyye'nin Batı'ya açılan kapısıdır. Barok ve rokoko tarzda elçilik binaları bugün konsolosluk olarak kullanılıyor ve her biri birer şaheserdir. Bir zamanların Beyoğlu'su Batı dünyasının şarktaki izdüşümü gibiydi.  Fransızca  konuşabilen, okuyabilen ve yazabilen eski münevverler bulunurdu. Bir ekol, bir kültür cevheridir bu. Aynı birikim Suriçi'nde de bulunuyordu. İmparatorluk merkezi havasını esasında 1950'li yıllara dek sürdürdü. kültürel birikimi ise yine aynı yıllardan itibaren erozyona uğratıldı. Bugün İstanbul maalesef yanlış göç politikası ve olmayan şehircilik aklının da etkisiyle can çekişiyor. Varoşlar mantar gibi büyüdü, bunun yanında çevresi de katledildi. Şehir bir beton deryasına dönüşmüş vaziyette. Şuursuzca icra edilen inşaat faaliyetleri, Anadolu'dan akın akın gelen büyük nüfus kitleleri en büyük sorun olacaktır. Üstelik beklenen büyük İstanbul depremi de kapıya dayanmışken çarpık yapılaşma içinde yüzen İstanbul ciddi alarm veriyor. Pek çok uzmanın da hemfikir olduğu gibi bu deprem 7 büyüklüğünü aşabilir ve bu da İstanbul'un çürük binalı varoşları için dehşetengiz bir yıkım demek. Tarihî olarak önemi anlatılamayacak kadar büyük olan bu şehir kaderine terk edilmemeliydi. Anadolu'da iş imkanları yaratılmalı ya da tarımsal üretim teşvik edilmeli. Anadolu fütursuzca boşalırken; âdeta insansızlaşırken İstanbul'un nüfus kontrolü sağlanamaz. Devletin tüm farkındalığıyla bu soruna dur demesi gerekiyor. Suriçi kesinkes koruma alanı ilan edilmeli ve bölge; depo,  otel, dükkan ve mültecilerden kurtarılmalıdır. Beyoğlu hakeza aynı tedbirlerle korunmalı. Türkiye'nin tarihî çekirdeğine sahip bu iki bölge bu talandan kurtarılmak durumundadır. Bu ülkeyi yöneten her iktidarın boynunun borcudur. İstanbul kademeli şekilde boşaltılmalı ve nüfus 10 milyon civarına getirilmeli. Tersine göç bir devlet politikası halini almalı. Tüm bunların ilk adımı ise Suriçi ve Beyoğlu'nun kurtarılmasıdır. Bu iki ilçe İstanbul'un çekirdeği ve tarihsel tanıklarıdır. Turizm sektörünün çok daha gelişmesi isteniyorsa Türkiye hazinelerini korumalı, derhal o bölgenin dokusuna uymayan yapıları ve kişileri o bölgeden taşımalıdır. Bu hamle artık zaruri olmuştur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Avrasya İttifakı

Müzelerimiz ve biz